-
1 lâf
1) сло́во; речьlâfı ağzında bırakmak — прерва́ть чью-л. речь на полусло́ве
lâfı ağzında kalmak — оста́ться невы́сказанными - о слова́х
lâfı ağzına tıkamak — заткну́ть рот кому, не дать возмо́жности вы́сказаться
lâf altında kalmamak — не оста́ться в долгу́; отбри́ть
lâftan anlamak — из слов уясни́ть / поня́ть
lâf anlamaz — а) несообрази́тельный, непоня́тливый; глу́пый; б) упря́мый, непода́тливый
lâf anlatmak — разъясни́ть, втолкова́ть
lâf atmak — нагова́ривать на кого
lâfı geçmek — а) де́йствовать, име́ть си́лу - о чьём-л. сло́ве; б) вести́ речь о ком-чём
lâfını etmek — вести́ речь о ком-чём
lâf kalabalığı — пустосло́вие, набо́р нену́жных / пусты́х слов
lâfta kalmak — не осуществля́ться, остава́ться разгово́рами
lâfını kesmek — прерва́ть чью-л. речь
lâfı kısa kesmek — кра́тко сказа́ть / изложи́ть
lâf oturtmak — неожи́данно и к ме́сту сказа́ть своё ве́ское сло́во
lâfı sulandırmak — вставля́ть в речь нену́жные сло́ва
lâfını şaşırmak — потеря́ть нить разгово́ра, не знать, что сказа́ть
lâfı yabana atmamak — придава́ть значе́ние слова́м
2) разгово́р, бесе́даlâf açmak — завести́ разгово́р; заговори́ть о ком-чём
lâf aramızda — ме́жду на́ми [говоря́]
lâfı bağlamak — положи́ть коне́ц разгово́ру
lâfını bilmek — говори́ть по существу́, тща́тельно подбира́я слова́
lâfa boğmak — преврати́ть в пусты́е / нену́жные разгово́ры
lâf çıkarmak — а) сообща́ть но́вость; б) пусти́ть спле́тню
lâf çıkmak — появи́ться - о слу́хах, спле́тнях
lâfa dalmak — вести́ до́лгую бесе́ду
lâfı değiştirmek — перемени́ть те́му разгово́ра
lâfı kıçından dinlemek / anlamak — слу́шать без внима́ния, не ула́вливая су́ти разгово́ра
lâfa karışmak — вмеша́ться в разгово́р
lâf lâfı açar — одна́ те́ма ведёт к друго́й
lâf taşımak — занима́ться спле́тнями
lâfa tutmak — отвлека́ть разгово́рами от чего
lâfı uzatmak — продолжа́ть разгово́р ( переведя его в другое русло)
lâf yakıştırmak — вы́сказаться, вы́сказать своё мне́ние ( по теме разговора)
lâf yetiştirmek — [пыта́ться] полемизи́ровать с говоря́щим
••- lâfınızı balla kestim
- lâf ola beri gele!
- lâfı mı olur?
- lâf olmasın diye
- onu lâf olsun diye soyledim
- lâf söyledi bal kabağı!
- lâf yok! -
2 ağız
рот (м)* * *I выпад. -ğzı1) рот, пасть2) го́рло, го́рлышко; выходно́е отве́рстиеağzı dar şişe — буты́лка с у́зким го́рлышком
cebin ağzı — про́резь карма́на
yanardağın ağzı — кра́тер вулка́на
3) вход (в бухту, залив и т. п.)körfezin ağzı — вход в зали́в
4) нача́ло ( дороги)yolun ağzında — в нача́ле доро́ги
5) края́ (сосуда и т. п.)bardağın ağzı — края́ стака́на
testinin ağzı — края́ кувши́на
6) у́стьеçay ağzı — у́стье реки́
7) разви́лка, перекрёстокdört yol ağzı — перекрёсток доро́г
iki yol ağzı — разви́лка
8) ле́звие9) диале́кт, го́ворRumeli ağzı — румели́йский диале́кт
10) тон, мане́ра ( разговора)ağzı değişti — он заговори́л по-друго́му
bana karşı bu ağzı kullanma — ты со мной таки́м то́ном не разгова́ривай
11) муз. мело́дии, напе́вы (какой-л. местности)12) разг. разsobayı günde iki ağız yakıyoruz — мы то́пим печь два ра́за в день
••ağzı torba değil ki büzesin — погов. на чужо́й рото́к не наки́нешь плато́к
ağız yüreğin artığını / taşkınını söyler — посл. у кого́ что боли́т, тот о том и говори́т
- ağzında- ağzı açık ayran delisi
- ağzı açık kalmak
- ağzını açıp gözünü yummak
- ağız açmak
- ağzını açmak
- ağız açmamak
- ağzını açmamak
- ağız açtırmamak
- ağız ağza vermek
- ağızdan ağza
- ağızdan ağza geçmek
- ağza alınmaz
- ağza almamak
- ağzına aptesle almak
- ağzını aramak
- ağzına atmak
- ağzından baklayı çıkarmak
- ağzında bakla ıslanmamak
- ağzına bakmak
- ağzının içine bakmak
- ağzına baktırmak
- ağzından bal akmak
- ağzını bıçak açmamak
- ağzına bir kemik bırakmak
- ağzına bir parmak bal çalmak
- ağzında gevelemek
- ağız bozukluğu
- ağız burun birbirine karışmak
- ağzı burnu yerinde
- ağzından çıkanı kulağı duymamak
- ağzından çıkanı kulağı işitmemek
- ağzından çıkmak
- ağız değişikliği
- ağız değiştirmek
- ağzını dilini bağlamak
- ağız dil vermemek
- ağzı dili kurumak - ağzından düşürmemek
- ağzından girip burnundan çıkmak
- ağzı havada
- ağzını havaya açmak
- ağzını hayıra aç!
- ağzıyla kuş tutmak
- ağzından kaçırmak
- ağzını kapamak
- ağzını kiraya vermek
- ağzının kokusunu çekmek
- ağzı kulağına varmak
- ağzı kulaklarına varmak
- ağız kullanmak
- ağzı kurusun!
- ağzından lâf almak
- ağzı lâf yapıyor
- ağzı lâkırdı yapıyor
- ağzından lokmasını almak
- ağzını öpeyim!
- ağzının payını vermek
- ağzının ölçüsünü vermek
- ağız persengi
- ağzının perhizi yok
- ağız satmak
- ağzını sıkı tutmak
- ağzını pek tutmak
- ağzı sulanmak
- ağzı süt kokuyor
- ağız tadıyla
- ağzının tadıyla
- ağzının tadını almak
- ağzının tadını bilmek
- ağzını tıkamak
- ağzını topla!
- ağzı var dili yok
- ağzı yanmak
- ağız yaymak
- ağzından yel alsın!
- ağzını yoklamak
- bir ağızdan
- hep bir ağızdan IIмоло́зиво
См. также в других словарях:
laf çıkarmak — 1) yeni bir şey söylemek, ortaya atmak Şimdi unutup laf mı çıkarıyorsun? Ö. Seyfettin 2) dedikodu yapmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
laf — is., Far. lāf 1) Söz, lakırtı Ben lafımı bitirmeden o atıldı. 2) Sonuçsuz, yararı olmayan söz Onun söyledikleri laftan ibaret. 3) Konuşma 4) Konu, mevzu, bahis Lafı değiştirdi. 5) ünl. Öyle şey olamaz, bu sözün hiçbir değeri yok anlamlarında… … Çağatay Osmanlı Sözlük
lakırtı çıkarmak — laf çıkarmak Sonra tahsisat yoktur, gelecek sene bütçesine para konulacak diye lakırtı çıkardılar. M. Ş. Esendal … Çağatay Osmanlı Sözlük
atmak — i, e, ar 1) Bir cismi bir yöne doğru fırlatmak Taşı suya atmak. 2) Bir şeyi yere doğru bırakmak 3) Bir kimsenin ilişiğini kesmek Adamcağızı berbat bir yere attılar. 4) e, nsz Koymak Mutlaka yemeklerimize biber atmayı âdet edinmişiz. B. Felek 5)… … Çağatay Osmanlı Sözlük
tıslamak — nsz 1) Kaz, kedi, yılan tıs diye ses çıkarmak 2) Tıs diye ses çıkarmak Laf ederken tıslıyorum, dişleri çektirdik. A. İlhan 3) hlk. Ağır yük altında iniltiye benzer sesler çıkarmak 4) hlk. Haksızlığını anlayıp susmak, sesi soluğu kesmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
lakırtı — is. 1) Söz, laf Biz burada lakırtıya başlayalı iki dakika ya oldu ya olmadı. P. Safa 2) mec. Boş söz, dedikodu, laf Lakırtıdır o, aldırma! Birleşik Sözler lakırtı ebesi lakırtı kavafı lakırtısı az pis lakırtı … Çağatay Osmanlı Sözlük
ağız — 1. is. Yeni doğurmuş memelilerin ilk sütü 2. is., ğzı, anat. 1) Yüzde, avurtlarla iki çene arasında, ses çıkarmaya, soluk alıp vermeye ve besinleri içine almaya yarayan boşluk 2) Bu boşluğun dudakları çevrelediği bölümü Küçük bir ağız. 3)… … Çağatay Osmanlı Sözlük
boş — sf. 1) İçinde, üstünde hiç kimse veya hiçbir şey bulunmayan, dolu karşıtı Yaralı kaymakamla iki emir eri de boş kalan kompartımana rahatça yerleştiler. A. Gündüz 2) Görevlisi olmayan (iş, görev), münhal Boş kadro. 3) Yapılacak işi olmayan, işsiz… … Çağatay Osmanlı Sözlük